Monday, September 30, 2013

Bir Kedim Bile Yok...

Evet, Sevgilim, köpeğim yanımda ama şu an itibari ile bir kedim yok..Bir önceki yazımda önce kaybettik diye yazmış, akşam saatlerinde bulununca da hemen bulduk diye altına not düşmüştüm..Bulduğumuzda çok hastaydı Hestia. Cumartesi gecesini evde geçirdi. Biraz yemek yiyip ve bol bol su içince biz de umutlandık..Pazar sabahı yine biraz süt ve su içti..Sevgili, misafirlerimizi otobüse yetiştirmek için Marmaris'e götürdü, döner dönmez hemen veterinere götürecektik..Ama o arada kaşla göz arasında yine kaçtı...Dün bütün gün aradık ama nafile, sanırım bu kez bulunmak istemiyor... Hep derlerdi, kediler sahiplerinin yanında ölmek istemez diye, pek inanmazdım ama sanırım doğruymuş...

Daha öncede köpeklerim olmasına rağmen, Hestia benim ilk kedimdi..Dolayısıyla benim için o kadar kıymetli ki anlatamam..Tahminen 100 metre çaplı bir yerde ölmeye yattı ve biz onu bulamıyoruz.En çok bu çaresizlik vuruyor insana...


On my last post, I wrote about the disappearance of our cat Hestia..After that post, on Saturday night we found her very ill at the garden of a nearby house..But that night when she ate a little bit and drank lots of water we were very hopeful that she is going to be OK.On Sunday morning she was still very weak but still drank some milk and water..But while we were getting ready to take her to vet, she dissapeared again..Yesterday and today we checked everywhere but I think this time she does not want us to find her..I always heard about cats leaving their homes when they are going to die but always think that its a kind of an urban legend but I think its true..

I always had dogs but Hestia was my very first cat so she was very precious..She thought me all the good sides of having a cat..The worst think is that I am feeling so desperate right now because she is probably waiting her death in a radius of  50 metres close to us and we are unable to find her..

Saturday, September 28, 2013

Günün Rengi: Endişe


Begonvillerin artık son zamanları ama hala muhteşemler...Bugün aslında pazardan mevsim çiçekleri kasımpatılar aldım, hatta saksılara da diktim ama canım fotoğraf çekmek istemedi..Aslında hiç keyfim yok, küçük kızımız tekir Hestia neredeyse 2 gündür meydanda yok..Daha önce hiç böyle bir şey yapmadığı için çok endişeliyim..Kediler döner diyorlar ama bilmiyorum işte, yarım saatte bir dışarı çıkıp sokaklarda onu aramadan duramıyorum..

NOT: Tüm mesajlarınız ve dualarınız için çok teşekkürler, akşam saatlerinde yan sitede bir ağacın altında bulduk bizimkini..Az da olsa yemek yiyor,su içiyor ama nedense aşırı halsiz gözüküyor, adeta yürümeye mecali yok...Umarım yarın sabaha daha iyi kalkar yoksa hemen veterinerin yoluna düşeceğiz..

These are the last days of bougainvileeas but they are still gorgeous..Today I  bought some  chrsanthemums from the farmer's market but I didnt feel like taking photos of them..Actually I am quite worried today because my little tabby cat Hestia is not coming home for the last 2 days..They say that cats do this but as it is not her usual habit I am quite fearful that something bad might happen to her..





Thursday, September 26, 2013

Akdeniz'de Sonbahar../ Mediterranean Autumn..


Hep yazıyorum ya artık buraların en güzel zamanları geldi..Bu hafta İngiltere'den yeğenlerimiz burada ve dün Datça'nın en güzel büklerinden biri Palamutbük'teydik..En favori yerimizde, en sevdiğimiz masa, tembel bir gün için bizi bekliyordu..Bol bol yeme içme ve denize girme arasında fırsat buldukça takip ettiğim blogları da girip okuyorum.Baktım, İsveç'ten bir hanım yazmış,burası cehennem gibi soğuk diye..Hemen yorum yazdım tabiki ''Burası da cennetten çıkma bir gün''


As I keep writing, these days are the best days in Mediterranean..This week our niece and her boy friend are visiting us and yesterday we took them to one of the best small bays in Peninsula - Palamutbük..Our favorite table was waiting for us at our favorite place..Between eating, drinking and swimming, I tried to check the blogs that I am following..One of my favorite bloggers from Sweden wrote that it was as cold as hell there..I couldnt resist to comment '' Its's a perfect day at the heaven''









Tuesday, September 24, 2013

Sonbahar Kokuları.../ Autumn Smells..


Sonbaharın en güzel kokusunu onlarda yakalarım ben..Kısacık bir süre pazarlara düşerler, hemen 1 kg alıp buzdolabına atarım..Kokusunu ayrı severim, tadını ayrı...Bilumum içkilere, sodanıza gazozunuza tattığı o enfes koku ve tat ayrı ben en çok sade domates salatasında severim yeşil mandalinleri...Şöyle güzel bir pembe domates bulup, biraz zeytinyağ ve tuz ile harmanladıktan sonra, bir yeşil mandalini sıktınız mı üzerine, hem burnunuz, hem de damağınız bayram etmeye başlar...Sonbaharın en güzel yeşilleri onlar..Büyükşehirlerde yaşayan blog komşularım belki biraz zor bulabilirler ama halen sahillerde olanlar, bu ufak güzellerin evimize olgun mandalina olup gelmeden önceki son günleri, aman kaçırmayın derim...


They are the smell of the autumn for me..You could find them for a very short time in farmer's market during this time of the year..These little green unripe tangerines have the greatest smell as well as the taste..It is a great addition to all type of your drinks but I love it most on a simple tomato salad.Just add some olive oil and some salt on sliced tomatoes and then squeezed a green tangerine. It's a great feast to your mouth and nose.







Monday, September 23, 2013

Begonvil Kurutma Zamanı...

Son yıllarda pek çok rengi çıksa da, canlı pembe renkli begonviller hala en çok sevdiğim renktir..Bütün yaz bahçede bıkmadan usanmadan açarlar da açarlar..Yavaş yavaş mevsim sonuna geldiğimiz bu günlerde, koca bir demet alıp kurutmanın tam zamanı..Ama bu yıl en sevdiğim pembelerin yerine bu açık pembeli, beyazlılardan kurutmayı deniyorum..Bakalım koyu pembeler kadar başarılı olacak mı? En güzeli , evin gölgeli bir yerine asıp kurutmak ama gölge olmak şartıyla, nerede bıraksanız orada da kuruyorlar..Bende şimdilik evin girişine koydum..

Although there are many different colors appeared in recent years, bright pink bougainvilleas are still my favorites..As the summer days are almost over, its time to dry a big bunch of bougainvilleas. But this year instead of my favorite bright pink ones, I am trying to dry these pale pink and white ones..I wonder if they will be as succesful as others..Best way is to hang them in shadow but they also easily dry whereever you leave them. For now they are in our hallway...







Saturday, September 21, 2013

Nar Çiçekleri../ Pomegranate Flowers

Dün Pazar'dan bu yılın ilk narlarını aldım..Çekirdeklerinden dolayı yemesi beni biraz zorlasa da, suyunu içmeye bayılıyorum..Sonra aklıma bahar aylarında çektiğim nar çiçekleri fotoğrafları geldi...Siz nasıl düzenliyorsunuz bilmiyorum ama benim çektiğim fotoğraflar bilgisayarımda biraz karışık vaziyette..Sürekli fotoğraf çektiğim için, beğendiklerimi ayırdıktan sonra onları ay ay belli başlı konulara göre ayırmaya çalışıyorum..Zaten çok başarılı olmayan bir sistemde, bir de yanlış yere dosyaladıysam sonra ara da bul..Bu fotoğrafları da çok eski bir dosya ya atıp, sonrada harici bellek'e kaydedip, bilgisayardan kaldırmışım bile..Her neyse biraz arama sonrası buldum..Bu fotoğrafları çektiğim sırada, fotoğraf makinasında beyaz dengesi ( white balance) ayarlamayı bilmiyordum, onun için renkleri bana çok iyi gelmemişti, dolayısıyla yayınlamamıştım ama şimdi sonbahar gelince, ilkbahar'ın bu güzel  çiçekleri gözüme bir hoş gözüktü.. 

Çiçekleri koyduğum alet kutusu ise yine yaz öncesi yaptığım ahşap boyama çalışmalarından..Eskimiş/paslanmış metal görünümü veren bu çalışmayı o zaman çok sevmiştim ama nedense sonra başka bir parçada uygulamadım..Ama şimdi tembel yaz aylarının hızla sonuna geliyoruz, enerjinin tavan yaptığı kış aylarında belki başka bir parça boyarım ve aşama aşama nasıl yapıldığını sizlerle de paylaşırım.. O zamana kadar bol bol nar suyu içmeye devam..


Yesterday I bought the first pomegranates of the season from the market..Although I dont like to eat them because of their little seeds, I love pomegranate juice..Then I remember some photos of pomegranate flowers I took last spring..As I did not know how to adjust white balance on my camera at that time, I was not particularly happy with the outcome.. But when the autumn is almost here, all the spring flowers started to look so good to me...

I also painted this wood box last spring..By using special blends of acrylic paint, and some sponge techniques it is possible to get this distressed metal look on wood.. Although I loved it a lot at that time, I never worked it on another piece..Blame it to summer laziness..But now winter is coming and I might prepare a tutorial on how to achieve this look...But until that keep drinking pomegranate juice..






Friday, September 20, 2013

Yeni Bahçe Yolu / New path in the garden



Geçtiğimiz Mart ayında bahçemizdeki çirkin beton yolu söküp yerine eski demiryolu kalasları yerleştirdiğimizi burada yazmıştım..O zaman çektiğim fotoğraflarda bahçe yeni kazılmış olduğu için çok iyi gözükmüyordu..Ama şimdi etraflarındaki çimler yeniden uzadı ve tam istediğimiz hale geldi..Geçen akşamda Datça'nın o meşhur rüzgarı müsade edince bahçede mumlar da yaktım..

Last March we replaced an old and ugly concrete path at our garden with some old logs from the railways. You could see how it looks before and the replacement project here..The photos I took at that time were not very nice becaouse all the grass were gone due to digging..But now its in a perfect shape and when the stubborn wind of Datca let us, I finally light candles in the garden..










Wednesday, September 18, 2013

Coco'lara Mama...

Sevgili arkadaşım Röne'den kalma bir alışkanlık, hayatta hiç isimleri olmamış sokak köpeklerini Coco diye severim ben..Coco'cum sen kimsin, neler yapıyorsun, nerden geliyorsun, karnın aç mı diye konuşmaya başladım mı, onlar da o güzelim gözlerini bana dikip, kafalarını da hafifçe yana yatırıp beni anlamaya çalışırlar..Ben sözlerimle, onlarda gözleri ile uzun uzun konuşuruz...Hepsi birer küçük melek olmasına karşın, meleklere ulaşmak isteyen insanların dünyasında çok zordur hayatları... 

Sayıları az da olsa, bu küçük meleklere yardım etmeye çalışan meleklerde dolaşır aramızda, işte onlardan birini Ponti'nin bloğunda okudum..18 yaşındaki Sevgili Melike, Coco'lara mama gönderirseniz, bende bloğunuza header tasarlarım diye bir kampanya başlatmış..Detayları bloğunda bulabilirsiniz ..Önce 18 yaşındaki kendi halimi hatırladım, kedilerden pek hoşlanmaz, köpeklerden de çok korkardım.. Allahtan o kayıp zamanlar çabuk geçti..Kendi 18 yaşındaki halimi düşününce Melike'nin kampanyasına katılmadan olmazdı, hemde her şeyi bir tarafa bırakın ortada tam bir kazan - kazan durumu var..O güzel gözlü Coco'ların karnı doyarken, bloğum da yeni bir görünüme kavuşacaktı..Ve işte Sahildeki Ev yeni header'ı ile karşınızda..




Sahildeki Ev'in kızları Hera ve Hestia'da Melike Ablalarına çok teşekkür ederler..Bu arada Sahildeki Ev'de kendi fotoğraflarımı yayınlamaya özen göstermeme rağmen ilk fotoğraf maalesef benim değil, bir kaç yıl önce internetten bulmuştum ve ne yazık ki fotoğrafçısını bilmiyorum..Ama benzer fotoğrafı bizim Hera ile çekmeye çalışmadım değil..Fotoğraf makinesinden hiç hoşlanmayan, küçükken tüm ısrarlarımıza karşın, verdiğimiz tüm ödül bisküvilerini yemesine rağmen, pati vermeyi öğrenmeyi reddeden Hera ile çok zor bir çalışma oldu, aslında doğrusu olamadı:)) Önce biraz dayanamadığı tek şey bir dilim sucukla kandırmaya çalıştım, ama sucuğu yedikten sonra son aşamada ben patisini avucuma almış çekiştirirken, o ciyak ciyak bağırmakla meşguldu, sonra da kaçtı gitti zaten.. 

For my English speaking friends; this is actually a thank you as well as a campaign announcement post..A fellow blogger, 18 years old Melike organized a barter type of campaign..You are sending dog food for the homeless shelter dogs in her city and in return she is preparing a new header for your blogs. Very nice deal isnt it? Definitely a win- win situation..You could reach her blog from here..

Of course my girls Hera and Hestia are also grateful for Melike...And as a side note, the first photo is not one of mines but unfortunately I dont know the photographer...

Tuesday, September 17, 2013

Datça'da Gün Doğumu.../ Sun Rise

Datça'da güneş Ege'den doğar, Akdeniz'den batar...Yürüyüş yapmak için günün en güzel saatleridir gün doğumu zamanı. Hele Eylül ayıda ilk yarıda bizden esirgediği o muhteşem Akdeniz sonbaharını, ikinci yarıda vereceğinin sinyallerini vermişse...

Sun rises from Aegean Sea and sets from Mediterranean in our small peninsula..Early morning hours are the best time of the day to walk at the seaside, and if it is a glorious Mediterranean autumn day like today it is much more enjoyable..




Çıkmadan çayın altını yakar ocağa koyarım, sonra da renkler kızıldan maviye dönerken, sahil kenarında git gel 3,5 km tutan bir güzergahımız var orada yürüyüşümüzü yaparız..Eee dönünce biraz terlemiş oluruz tabii, en uysal halinde, en kıpırtısız denize cup diye atlar biraz yüzer, duşumuzu alır eve döneriz..Çay da demlenmiştir artık ve Sahildeki Ev'de yavaş yavaş gün başlar..

Every morning before we leave for our walk, I put the tea kettle on and while colors change from red to blue we enjoy a silent walk in the nature...We normally walk around 3,5 km and when we come back we jump to the sea for a delicious swim and cool down a bit..After a quick shower at the beach when we come home tea is ready as well as us to start for a brand new day..

Fotoğraflar bu sabahtan....
All photos are from this morning..





Acilen fikre ihtiyacım var.../ I need ideas..


Sevgili arkadaşlar, öncelikle bir önceki yazımdan sonra bana/bize gönderdiğiniz yorumlarda, dilediğiniz iyi dilekler ve mutluluklar için çok teşekkürler...Bana sorulan soruları hiç atlamadan cevaplamaya çalışsam da, her zaman her yoruma cevap yazamıyorum..Ama işte buradan hepinize kocaman bir TEŞEKKÜR ve her ne dilediyseniz misli misli güzellikle bende size diliyorum...

Bu arada başlıkta da yazdığım gibi acilen fikre ihtiyacım var, çünkü ben bulamıyorum...Datça malum bal memleketi ve geçen baharda yol kenarına atılmış eski kovan parçalarının arasından bu eski kovan kapağını bulmuştum..İçindeki çirişleri temizlemek için bayağı bir uğraştıktan sonra bir süre çiçek saksılarımı koydum içine ama sonra bundan harika bir sehpa yapabilirim dedim..Çünkü rüzgarın , yağmurun ve güneşin oluşturduğu öylesine güzel eski bir dokusu var ki, ahşap boyamacıların piri gelse, o dokuyu oluşturamaz...Fakat orada tıkanıp kaldım işte, ne yapsam uyacak bir ayak bulamadım...

Hazır ayak alıp boyasam, aynı rengi dokuyu tutturmam mümkün değil, metal bir şeyler olsa, üstü gibi paslanmayacak ve sonuçta hiç bir şey bulamayınca eski bir ofis sehpasının üzerine koyup ayaklarını çiçeklerle, lambalarla falan saklamaya çalıştım ama çok da başarılı olmuyor..

Şimdi aramızda ne kadar başarılı DİY fikirleri bulanlar olduğunu hepimiz biliyoruz..Hadi hanımlar ne olur bana bir fikir verin, ne yapabilirim ??



Datca is famous with honey production among other things..So last spring I found this lid of a bee hive among the discarded hives at the side of the road..I cleaned it and used it to display my flower pots for a while but as it has such a great distresed texture thanks to the years of  exposure to  sun, wind and rain, I decided to use it as a small coffee table..

However it was impossible for me to find appropriate legs..The option to buy new legs and paint it, is not an easy solution because I could never get the same color..The same is true for metal legs as they will never look like the surface..Nowadays I put it on an old office table and try to hide its legs behind some pots and candle holders but its not really succesful..

Now we all know that there many DIY divas among us. So ladies please give me some ideas to find some great legs to this bee hive lid..




Saturday, September 14, 2013

Bizimkisi bir aşk hikayesi...


Evet bugün size bir aşk hikayesi anlatacağım ama şu güzelim barbunlarla olanını değil daha romantik bir şey...
Dün Sevgili ile evliliğimizin 5. tanışmamızın da 33. yılının kutladık..Ben hem ilk aşkıyla, hemde son aşkıyla evlenen çifte şanslı bir kadınım..Denizin üzerinde başlayan aşkımız, şimdide deniz kenarında devam ediyor..

Today I am going to tell you a love story but not the one with these deliciously fried fishes..Yesterday we celebrated our 5th wedding anniversary as well as the 33. year of the day we first met..I am one of those double lucky women who married her first as well as her last love...


Tam 33 yıl önce zargana gibi  ince uzun, bonus kafa bir oğlanın Yalova vapurunda tam 2,5 saat boyunca bir kapı eşiğinden hiç bıkmadan beni kesmesi ile başladı her şey..Her halde bir daha hiç göremem diye düşünürken, bir kaç gün sonra yan yana sitelerde oturduğumuzu fark ettik..Şimdi nasıl oluyor bu işler hiç bilmiyorum ama o zamanlar çıkma teklif edilirdi..Sevgili geldi ve tam olarak ''benimle çıkarmısın?'' diye o önemli soruyu sordu...Yine o zamanlar adettendi hemen evet denmez, ben bir düşüneyim denirdi. 16 yaşındaki Ayşegül'de ''ben bir düşüneyim'' dedi ama ben bir düşüneyim aslında evet anlamına geldiği için 2 tarafta bu soru cevap bölümünden çok memnun ayrıldı..

Yaz sonu olduğu için kısa süre sonra Ayşegül Eskişehir'e, Sevgilisi de İstanbul'a döndü..Şehirlerarası telefonların PTT'den bağlatıldığı, internet, cep telefonu gibi şeylerin ise daha kaşiflerinin gözündeki ışık olduğu bir dönemde geriye kala kala bir tek mektuplaşma kalıyordu..Çılgın bir mektuplaşma dönemi başladı..Her gün mektup yazardım ve neredeyse her gün bir mektup alırdım.. Üniversite sonrası evlenme planlarının yapıldığı ince pelür kağıtlara yazılmış 30 sayfalık mektuplar aldığım çoktur..

Ancak o kış Ayşegül'ün yaşamında çok önemli bir değişiklik oldu..AFS sınavlarını kazandı ve bir sonraki yıl Amerika'ya bir yıllığına okumaya gidecekti...Sevgilisi mektuplarda bu işe sevinmiş gibi görünse de ertesi yaz tekrar bir araya geldiklerinde, havadan sudan bir nedenden Ayşegül'den ayrıldı..Günlerce hasta yattı Ayşegül, ailesi doktorlara götürdü ama bir türlü ne olduğu anlaşılamadı..Geceleri gizli gizli ağlayan Ayşegül, o sıralar tuttuğu günlüğüne ''Bir gün beni terk ettiğin güne lanet edeceksin..'' diye yazdı...Sonra zamanı geldi ve Amerika günleri başladı...

Ertesi yıl Amerika'dan umutlarla dönen Ayşegül, Sevgilisinin başka biriyle çıkmaya başladığını gördü..Gene günlükte yaşlı gözlerle fasiküller doldurdu...Ama hayat devam etti  ve kısa bir süre sonra Yalova günleri bitti..Sonrasında aradan geçen 27 yıl boyunca aynı şehirde yaşasalar da, hiç karşılaşmadılar birbirleriyle..Dediğim gibi hayat devam ediyordu ve araya başka insanlar,başka sevgiler girdi ama o ilk aşk ikisi içinde hep adı konulamayan bir yerde kaldı.. Kimi zaman bir yabancının gülüşünde yakalandı, kimi zamanda bir şarkı nın sözlerinde...

Sonrasında Mark Zuckerberg ve arkadaşları sağ olsunlar facebook diye bir şey icat ettiler ve bir sabah internetini açan Ayşegül, ilk sevgilisinden arkadaşlık teklifi geldiğini gördü..Artık zaman değişmişti bir düşüneyimlere yer yoktu ve hemen evet butonunu tıkladı..Bir süre sonra bir kahve içmek için buluştular ve hemen tamda 27 yıl önce kaldıkları yerden devam etmeye başladılar..Ve yine hemen denebilecek bir sürede evlenmeye karar verdiler ve evlenmelerinden bir kaç gün önce Ayşegül 16 yaşında '' bir gün beni terk ettiğin güne lanet edeceksin '' diye başlayan günlüğünü okuması için Sevgilisine verdi..Göz yaşları ile ancak bir kaç sayfa okuyabildi Sevgili, sonrasını okuyamadı..Sonrası mı? Sonrası şimdi yaşanıyor işte..

Son bir detay olarak 30 küsür yıl önce Sevgilinin beni neden terk ettiğini merak edenlere...Amerika'ya gidince onu unutup, başka birini bulursam korkusu...Hayat mucizelerle dolu değil mi?? 

Bu arada fotoğraflar ne alaka demeyin..Bu konuya ne fotoğraf koyayım bilemedim onun için dün gittiğimiz bu civarlarda en sevdiğimiz balık lokantalarından biri olan Selimiye'deki Sardunya'dan geliyor konu fotoğrafları...  

We met 33 years ago on a boat trip..We were each others very first love and I was 16 at that time.We  were spending the summers at a small costal town near İstanbul where both our parents had beach houses..During winters we were living in different cities and we wrote letter after letter to each other in a time where there were no internet and cell phones...We were dreaming of getting married after university..

On my junior year at high school, I won a scholarship to finish my senior year at USA..He broke up with me just before my departure..It was such a huge heartbreak, and very difficult to describe..After completed my year in USA, I found him dating with another girl when I came back to Turkey...So we went to our seperate ways and although we lived in the same city afterwards we never saw each other for 27 years..Of course there were other people and loves in our lives but the memory of that first love always remained some where deep down and  surfaced from time to time in a strangers smile or in the touching lyrics of a love song..

Then Mark Zuckenberg and friends invented something called facebook and after 27 years we became friends again on facebook..Then we met for a cup of coffee and continued our relations just where we left years ago.. And then in couple shorts months we got married..And now we are happilly living the rest of our story...

Well, as for the photos; I didnt know what pictures to use on this post..So instead I used some photos from our anniversary lunch at one of our favorite restaurants Selimiye - Sardunya...