Wednesday, January 30, 2013

İstanbul'a yakalandık


Biz İstanbul'dan kaça duralım bu kez İstanbul geldi buldu bizi..Hafta sonu eniştemle yemek yedik, İstanbul'dan daha yeni dönmüştü ve grip geçiriyordu..Ve İstanbul'un grip mikropları, bizim sürekli temiz havada yaşamaktan bilumum mikroplara karşı bağışıklığını kaybetmiş bedenlerimize geldi yerleşti. Sevgili de ben de perişan haldeyiz, boğazlar ağrıyor, burunlar tıkalı, gözlerde aktı akacak..Zaten hangi mevsim olursa olsun fark etmez ne zaman İstanbul'a gitsek mutlaka bir şeyler kapıp geliyoruz ama bu kez o bize geldi...


Dün akşamdan beri evde taze portakal suyu, grip ilaçları ve sıcak içecek tüketimi tavan yaptı. Ama griple ilgili çok sevdiğim ve kesinlikle doğru olan bir laf vardır.İlaçla yedi günde, ilaçsız da bir haftada geçer diye. Çare yok aygın baygın gezip haftayı tamamlayacağız...


Biraz evvelde boğazlara iyi gelsin diye salep yaptım. Balkonda güneş altında biraz kitap - salep  keyfi öncesi fotoğraflarını da çektim. Biz kış aylarında salebi çok severiz, siz nasıl yaparsınız bilmem ama biz bir sürü marka denedikten sonra, aktardan salep alıp kendimiz yapmaya başladık.. Hem ne içinde ne olduğunu biliyorum hem de şekerini istediğim gibi kendim ayarlayabiliyorum..

İşte ayrılmaz kankalar...

Bugünlük benden bu kadar...

Datça'dan herkese sağlıklı günler diliyorum...

Sunday, January 27, 2013

İyi Haftalar





Kış ortasında sıcak yeri bulunca bütün çiçeklerim yaz geldi zannetti...Neredeyse hepsi şıkır şıkır süslendi...İstanbul'a kar gelmiş, Datça'ya de soğuk havalar geliyor diyor sevgili...Bu hafta anlaşılan yine içerilerdeyiz. Karlı bir günde işten dönerken Nispetiye Caddesinde, Akmerkez'in bir ucundan diğer ucuna araba ile 1,5 saatte gittiğimi hatırlıyorum da....Umarım tüm çalışanlar fazla sıkıntı çekmeden işe gider gelirler.

Herkese Datça'dan İyi Haftalar

Friday, January 25, 2013

Beyaz koltuk ikilemi..

Bu aslında tüm köpek sahiplerinin çok iyi bildiği kış zamanı geçen süper tatlı bir korku filmi karesidir....Hayır bu bizim Hera'nın resmi değil ama onun da kimbilir böyle kaç kez evin kapısında beliriverdiğini ancak Tanrı bilir..


Bu fotoğraftan ve yazının başlığından sanırım konuyu nereye getirmek istediğimi anlamışsınızdır. Evet evdeki bütün koltuklarıma  bembeyaz kılıflar diktirtmek istiyorum ama bu evin biri kedi, biri de köpek cinsinden iki de dört ayaklı sakini var ve şehirde apartman hayatı sürdüren cinslerinin tersine yaz kış eve istedikleri kadar girip çıktıkları serseri bir hayatları da var. Evde ise yatmalarının yasak olduğu tek yer bizim yatağımız....

Aslında bu işin çalışmalarına geçen kıştan başladım. İlk önce çoluk çocuk, üç beş kedi köpek bembeyaz koltukları ile mutlu mesut ve tertemiz yaşayan İskandinav ülkelerinin blogcularını taciz etmeye başladım.Çoğu zor oluyor ama idare ediyoruz diye cevap verdi, bir tanesi sen fotoğraflara çok aldanma, durum berbat bir daha asla yaptırmam dedi. Bir tanesi de ne varki bunda bizim çocuklar sorumluluklarını bilirler, köpeğimiz de çok iyi davranışlıdır, asla koltuklara çıkmaz diye cevap verdi.

Şimdi, ufacık çocukları ile dünya turuna çıkan yabancılar ve tek çocukla evin yanındaki  alışveriş merkezine gidip perişan olan bizim Türk ailelerinin karşılaştırmalarını çok okumuşsunuzdur. Genellikle böyle bir yazının altında annelerin ( babalar nedense bu tartışmalara pek karışmaz) %50'den fazlası hemen savunmaya geçerek ama benimki öyle değil, bizde şuraya şuraya tatile gittik bizimki çok usluydu diye yorum atar. Çocuğu olmayan ben, bizim çocukların yaramaz olduğu tespitine kesinlikle katılsam da, bu tartışmalara asla katılmayıp ağzımı kapalı tutmayı çok iyi bilir ama bu savunmacı annelere de kıs kıs bıyık altından gülmekten de geri kalmam..

Durum böyle iken, bembeyaz koltukları, çocukları ve köpeği ile mutlu mesut yaşayan İsveç'ten o meşum kadın bana bizim çocuklar sorumluluklarını bilir, köpeğimizde çok iyi davranışlıdır diye yazınca, kendimi bir anda başka bir boyutta ve çocuklar tamamda, ne şimdi bizim köpeğimiz çok mu kötü davranışlı diye  savunmaya geçmiş ve upuzun bir yorum yazarken buldum. Neyse çok uzun zamandır günlük tutmanın faydası yazıp yazıp, sinirimi boşalttıktan sonra yorumumu göndermedim ama kendisinin hiç haberi olmasa da hala sinir olurum o kadına :))

Bütün bu bilimsel (!) araştırmalarımın sonucunda ilk olarak geçen kış evdeki ikinci televizyonun durduğu odadaki, misafir  geldiği zaman kullandığımız açılır kapanır kanapeye bej bir kılıf diktirttim. Bizimkiler normal şartlar altında ( yani biz etraftayken)  birer küçük melektir. Kedi-Hestia'nın aşağıdaki fotoğraflar istisna olsa da koltuklarla pek işi yoktur. O balkondaki hasır koltukların, beyaz minderlerinin müdavimidir, onun için onların üzerine sık sık yıkanan peştemaller serilir. Köpek Hera'nın ise bizden izin almadan koltuklara çıktığı görülmemiştir..Bu izin alma işini de biz ona öğretmedik, nasılsa kendisi geliştirdi. Gelir kafasını koltuğun kenarına dayar, o güzelim gözleri ile sanki koltuğa almazsanız ölecek gibi size bakar ve ne kadar dayansanız da sonunda pes eder hadi gel bakalım dersiniz..Ama dediğim gibi bunlar normal şartlar altında olanlar, biz evde olmadığımız zamanlar ise tüm kuralları rafa kaldırmayı tercih ediyorlar.


İşte geçen kış bu kılıfı diktirttikten sonra işi gücü bırakmış ve koltuğu korumak adına Hera'nın ne yaptığını takip ettiğim bir sırada ne yaptı ne etti biz görmeden yağmurlu bir havada eve girip, sere serpe üzerine yatmayı becerdi. Gözlerinle gördün mü deseniz, hayır ama geride bıraktığı izler katilin kim olduğunu net bir şekilde anlatıyordu. Ama Allahtan o zamandan beri o koltuğa hiç ilgi göstermiyor..



İşte tüm bunlardan sonra, önümüzdeki hafta, yaa bizim elin İsveçlisinden ne eksiğimiz var, kedimizde köpeğimizde pek bir iyi huyludur diyerek, beyaz kumaş siparişini veriyorum. Kimbilir belki üzerine böyle bir yastıkta koyabilirim..


Datça'dan herkese sevgiler...

ilk ve son fotoğraf pinterest'den...

Tuesday, January 22, 2013

Yaz'dan Kalma Tatlar...

Annem Datça'ya bizden çok daha önce yerleşti. Sonrasında üç teyzem ve biz onun izlerini takip edenlerdeniz. Kışlarını da burada geçirmeye başladığında onun için bayağı endişelenirdik. Yalnız başına korkmuyor muydu, sıkılmıyor muydu, hastalanırsa ne yapacaktı gibi sorularımızla sürekli muhatap olmak zorunda kalırdı...

Ama kısa sürede daha önce hiç bilmediği bir dünya keşfetti. BRİÇ..Ay ben bu işi hiç anlayamayacağım diye sürekli şikayet etse de, derslerini ve ders çalışmayı hiç aksatmadı. Hatta hayatı boyunca bilgisayara elini değdirmemiş olsa da, on-line briç oynamak için bilgisayar aldı. Açmayı kapamayı, fareyi tutmayı öğrendi ve orada da briç oynamayı öğrendi. Her neyse tüm bunlar olurken çok hoş bir briç grubu oluştu. Özellikle kış aylarında hafta içi mutlaka toplanıp briç oynarlar, toplanamadıkları zamanda  internette bir briç sitesinde kendi masalarını açıp oynuyorlar. 



İşte annemin briç grubundaki bu hanımların alkol ile ilişkisi kırk yılda bir dostlarla yenen bir yemekte bir bardak şarap içmekten ibaretken, briç oyunlarında vaz geçemedikleri bir adetleri vardır. Ufacık bir kadeh ev yapımı likör içmek. Kışları onların yaptığı vişne likörlerini, yazları da kıştan hazırladıkları limoncello'ları içe içe bizde onlara özenip kendi likörümüzü hazırlamaya başladık.

İşte geçen hafta yaz sonu hazırladığım vişne likörünün açılışını yaptık. Ama tabii önce fotoğraflarını çektim..





Fotoğraflar için biraz styling yaptıktan sonra asıl içilecek şişe buzluktan çıktı..Aşağıdaki fotoğrafı da Ağustos ayında likörü hazırlarken çekmiştim.. Bugün Datça'da sabah bardaktan boşanırcasına yağmur yağdıktan sonra şıkır şıkır bir güneş çıktı.. Bugün sevgilerimin yanında 

HERKESE DATÇA'DAN GÜNEŞLİ HAVALAR  YOLLUYORUM...

Saturday, January 19, 2013

Yeşil, Yeşil....

Bugün için aslında başka bir şeyler yazmayı planlıyordum. Hatta dün akşamdan da resimlerini hazırlamıştım, sabahleyin Pazara gidip döndükten sonra yazarım diyordum. Sabahtan bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu Datça'da, ayağıma plastik çizmelerimi üzerime de yağmurluğumu giydim yola düştüm... Bol bol sıkma portakal, bol bol da haftanın yeşilliklerini alıp döndüm..Sonra da ayıklamaya başlayınca, fotoğraflarını çekmeye başladım ve bu güzelleri paylaşmak istedim..





Bu fotoğraftakilerin çoğu doğadan toplanmış otlar, bir bu kadar da klasik marul, maydanoz, dereotu, roka vs'den oluşan bir grubum var. Bu fotoğraftaki otların ismini sorarsanız pek çoğunu bilmiyorum. Her hafta soruyorum, öğreniyorum ama sonra eve gelince birbirine karışıyorlar. Ege'nin Akdeniz'in pek çok yerinde olduğu gibi artık Datça'da da otların zamanı başladı. Her ay yenileri çıkarak, yaz başına kadar sofraları şenlendirmeye devam edecekler. Mesela yukarıdaki fotoğrafın tam önünde duran kırmızı ip ile bağlanmış dallamanın şimdi tam zamanı. Benim ilk kez Datça'da yediğim dallama aslında papatya sapı. Papatyalar çiçek açmadan önceki zaman, tam onları yeme zamanı..

Ben kimini hafif haşlayarak, kimini de çiğ olarak kullanıp bol bol salata ve otlu gözleme yapıyorum. Ancak bu otları dağlardan tepelerden toplayan hanımlara soracak olursanız, ziyan ediyormuşum gibi bakacaklardır. Buranın köylerinde her otun klasik ve neredeyse tek bir tarifi var. Yağda kavur, üzerine bir yumurta kır afiyetle ye... 





Bunca otu bir haftada tüketebiliyor musunuz derseniz cevabım evet. Mesela bu akşam için kafamda şöyle bir şeyler var. Yenmez mi şimdi bunlar siz söyleyin...

Datça'dan herkese güzel bir hafta sonu diliyorum..


Thursday, January 17, 2013

Sehpa: 1 Ben:0


Salondaki büyük masif sehpa evimizdeki en önemli aksesuarlardan biri. Kimi zaman çalışma masası ve özellikle kış aylarında çoğu kez yemek masamız oluyor. Ama 15 yıla yakın bu renkte kullandıktan sonra artık rengini değiştirmek istiyorum. Proje belli üstünün boyasını çıkartıp, ham ahşap renge ulaşacağım, ayaklarını ise beyaza boyayıp eskiteceğim.


Ahşap eskitmeyi kursta öğrene durayım, önce üst kısmını halletmeye karar verdim. Geçtiğimiz günlerdeki güzel havalardan da faydalanarak açtım kapıyı pencereyi, vurdum boya sökücüyü üzerine. Bir kat, iki kat, üç kat koca bir kutuyu devirdim banamısın demedi..Sildikçe üzerinden kir gibi bir şey çıkıyor o kadar..Boya sökücü bitti, aldım elime ince bir zımpara, fonda Rodos FM ,başladım zımparalamaya... Kahverengi tozlar çıktıkça daha bir havaya girdim. Sirtakiler çaldıkça ben bir heves zımparalamaya devam ettim.. Bol bol kahve çay molası ile neredeyse akşama kadar sürdü işim. Bu kadar çok çalıştıktan sonra psikolojik olarak bana rengi bayağı bir açılmış geldi. Psikolojik olarak diyorum çünkü akşam eve gelen sevgilinin bugün ne yaptın sorusuna, gördüğün gibi deyince sağa sola baktı ve hiç bir şey anlamadı.

Sonra bütün gün sehpa ile uğraştım deyince, dikkatlice baktı ve sanki üzeri çok tozluymuş da tozunu almışsın gibi olmuş dedi. Yani koca bir günün sonunda Sehpa:1  Ben:0

Ama tabiki bu iş burada kalmayacak, hesaplaşmaya devam edeceğiz. İlk olarak havanın güzel olduğu bir gün bahçeye çıkartıp, elektrikli zımpara ile maça devam edeceğim. O da olmazsa bizim marangoz Ali Usta'nın atölyesi ufukta görünecek gibi ama bir taraftan da işi oraya getirmeden herşeyi BEN yapmak istiyorum..

Var mı bildiğiniz aksi boyaları söktürecek numaralar???


Tuesday, January 15, 2013

İlk eserim...


Son bir yıldır sürekli evdeki eşyaları boyamak ile ilgili planlar yapıyorum. Her sabah kalkınca hepsine ayrı bir gözle bakıp, kendime bir kurban bulmaya çalışıyorum ama şimdilik yemek masası ,orta sehpası gibi büyük ve daha ince işçilik isteyen parçalardan biraz tırsıyorum.. Yılbaşı sonrası Pazar'da geçen yaz bir yemekte tanıştığım Ruth ile karşılaştım. Ruth'un Datça'da çok büyük bir hobi mağazası var. Mobilyalarımı boyamak istiyorum, eskitme yapmak istiyorum deyince, gel ahşap boyama kurslarımız başladı dedi..Şimdilik Pazartesi sabahları bir heves Ruth'dayım. Ve bu hafta ilk eserimi tamamladım. Evin girişinde ufak bir tepsi üzerinde duran anahtarları vırtıyı zırtıyı artık bu kutu saklıyor. Fena da olmadı galiba...


Bir iki parça daha ufak şey çalıştıktan sonra, evdeki mobilyalara saldırmak için daha bir güven kazanırım diye düşünüyorum..

Bu arada dün tüm boyama malzemelerimi toplayıp araba ile Datça'ya inerken, neredeyse 30 yıl öncesinden bir anı aniden gözümde canlandı. Hala öylemi bilmiyorum ama eskiden Boğaziçi öğrencileri arasında otostop çekmek çok yaygındı. Nereden, nasıl şu anda hiç hatırlamıyorum ama yağmurlu, berbat soğuk bir günde çok hoş bir hanım, arkadaşlarımla beni arabasına almıştı. Arabanın arka koltuğu, boya malzemeleri ile doluydu, emekli oldum cam boyama kursuna gidiyorum diye anlatmıştı..Çok neşeli, çok canlı, pozitif enerji yayan bir insandı; zaten yıllar sonrada hep öyle insaları hatırlamazmıyız...

Arabasından, giyiminden kuşamından, konuşmasından, hala hatırladığım özenle toplanmış saçlarından, o yaşımdaki ben bile hayatı dolu dolu, keyifle, kendisi ile barışık yaşamış, her ne ise hedeflerine ulaşmış bir insan olduğunu anlamış ve ne yalan söyleyeyim çok kıskanmıştım. Benim önümde ise o sıralar belirsizliklerle dolu, kocaman bir hayat uzanıyordu, garip bir şekilde ürkütücüydü de. Üniversite bitirilecek, iş bulunacak, çok çalışılacak, evlenilecek, hem çocuk hem kariyer yapılacak vs, vs.....

İşte dün bir anda artık o hanımın yerinde olduğumu farketmek çok şaşırttı beni. Üniversite bitirilmiş, iş bulunmuş, çok çalışılmış, evlenilmiş, çocuk yapmamak seçilmiş, kariyer yapılmış, emekli olunmuş, hep hayali kurulan sahildeki eve yerleşilmiş ve şimdide araba ile ahşap boyama kursuna gidilen bir hayat...Sonra hep şaşırsam da, zamanın ne kadar çabuk geçtiği yine çok şaşırttı beni ve aradan geçen 30 yılda öğrendiğim en önemli şeyi yaptım ve şükrettim...

Herkese Datça'dan sevgiler....



Sunday, January 13, 2013

Datça'da Pazar...


Bir başka hayatta Pazar günleri en sevdiğim gündü. Hafta içleri deli gibi çalışılır, Cumartesi evin sağına soluna bakılır, alışverişe çıkılır, arkadaşlarla buluşulur yine koştur koştur bir gün geçirilirdi, ama Pazar günleri çok özel bir durum olmadıkça sadece bana aitti. Pazar gününün en önemli ve en uzun olayı ise, diğer günler genellikle müsli, ya da evden çıkarken acele ile ağza atılan bir parça peynir ekmekle geçiştirilen kahvaltı olurdu...


Şimdi başka bir hayatta, deliye her gün bayram misali, bize her gün Pazar günü ama eski alışkanlıklar kolay kolay kaybolmuyor, hala kocaman bir sofra donattığım Pazar günleri kahvaltısı haftanın en sevdiğim öğünü..

Bugün de şansımıza Datça'da inanılmaz güzel bir hava var. Hatta inanırmısınız, bir saat kadar önce denizde yüzen bir çift bile gördüm. Bizde kocaman ve bol kalorili bir kahvaltı sonrası Hera ile sahilde uzun bir yürüyüş yaptık. Eve dönünce de bu fotoğrafı çektim. Fazla güneş ışığı yüzünden istediğim gibi çıkmadı ama sizlerle buraların olmazsa olmaz bir aksesuarını paylaşmak istedim. Lastik çizme...

Bu yeni hayatımızda kılık kıyafet işi çok basit. Kıyafet işini başka bir zaman yazarım ama ayakkabı işi super kolay. Yazın bir parmak arası terlik, yürüyüşler için bir spor ayakkabı ve kışında lastik çizme..Ara sıra İstanbul'a gittiğimde tüketim çılgınlığına kapılıp bot falan aldığım oluyor ama genellikle tüm ihtiyacım olanlar bunlar...Bir de tabii kışları hem içerde hem de bahçede giydiğim, modanın hilkat garibesi kışlık croc'lar var . Berbat görünümlüler ama sürekli ev - bahçe giriş çıkışı olunca kış dönemi için son derece işlevseller..

Bu daldan dala atlayan bir yazı oldu, kusura bakmayın. Şimdilik herkese

DATÇA'DAN İYİ PAZARLAR.....


Foto: geçen kıştan...

Thursday, January 10, 2013

Üşüyorsanız...

Hafta başından beri buzzz gibi ama güneşli olan hava bugün yerini gri, rüzgarlı ama yine soğuk bir güne bıraktı..Ara sıra hava almak için sahile insek de genellikle evdeyiz. Kitap, TV, DVD,Internet yanında bol bol sıcak içecek ile geçiyor günler..Öğleden sonraları ise şimdi tam zamanıdır diye sıcak şarap yapıyorum..

İlk kez 20'li yaşlarımda sık sık gittiğim Viyana'da Christmas zamanı Stephanplatz 'da kurulan tezgahlardan tatmıştım. Elim, ayağım, suratım buz kesmişken, sıcak sıcak öyle iyi giderdi ki...O zamanlardan kalma bir şey olsa gerek, sıcak şarap benim için dışarıda ve soğukta içilen bir içecektir. İstanbul'da kalöriferli evde otururken ya da cafelerde içmeyi hiç sevmem. 


Benim sıcak şarap tarifim tarifim yıllar içinde bizim ağız tadımıza göre şekillendi ama temel malzemeler her yerde üç aşağı beş yukarı aynı.
Bir şişe kırmızı şarap
1/2 litre kadar su
1,5 su bardağı şeker
2 tarçın çubuğu
2-3 tane karanfil
2-3 tane kakule
1 elmanın kabuğu
İşin bütün espirisi şarap hariç diğer bütün malzemeleri 10 dakika kadar kaynattıktan sonra, şarabı eklemek ve alkolü fazla uçmasın diye kaynatmadan ocağın altını söndürmek..Sonrasında ben bir tarçın çubuğu ve bir dilim greyfurt ile servis etmeyi seviyorum...




Ama en keyifli nasıl içilir derseniz, doldurun bir termosa, vurun kendinizi kıyıya derim. Hele bir de sıkı bir rüzgar varsa, tadından içilmez :))


Tuesday, January 8, 2013

Soğuk....


İstanbul'da yağan kar buralara soğuk hava olarak yansıdı. Soğuk derken şu anda dışarıda pırıl pırıl bir güneş var sıcaklık 9 derece, ama işte Datça'nın soğuğu da böyle oluyor. Kar özlemiyoruz desem yalan olur, Sevgili sabahtan beri bilgisayarın başında İstanbul Belediyesinin kameralarından semt semt gezip naklen kar yağışı izliyor, heyecanlı bir şeyler olunca beni de çağırıyor. Sanal kar keyfi yapıyoruz anlayacağınız..

Kışları burada şömine ile ısınıyoruz ve dünde yeni odunlarımız geldi. Sevgili odunları dizerken, gün boyu çay servisi benden oldu. Tarçınlı yeşil çay...Bugünkü içeçek menüsünde ise sıcak şarap var.






Herkese Datça'dan sevgiler, bizim içinde kar da yürüyüş yapın.....

Sunday, January 6, 2013

Migros - TineK bambu mobilya


Danimarka'lı dekorasyon firması TineK 2013 ilkbahar ve yaz kataloğunu bir kaç gün önce sitesinde yayınladı. Geçen yılda hem TineK'de hem de bizim öz be öz Migros'umuzda satılan bu bambu mobilyalar bu yılın katologunda da baş rolde..








Daha önceden yazmıştım Datça'da çok fazla mağaza yoktur ve Migros bizim için neredeyse buraların AVM'sidir. Her Cumartesi günü pazarından sonra, bir de Migros'a uğranır ne var ne yok bakılır, evin eksikleri tamamlanır. Tanıdıklarla mutlaka orada karşılaşılır...İşte geçen yaz başı yaptığımız bir Migros turunda bu bambu mobilyaları görmüş ve çok sevmiştim.Fiyatları ise son derece uygundu.

Bütün bir kış ve bahar mevsimini sanal ve reel dünyada ayaklarıma ve klavyedeki parmaklarıma kara sular inene kadar balkona mobilya arayarak geçirdikten ve her köşe başında önüme çıkan rattan mobilyalardan fenalık bastıktan ve sonrasında da balkona sedir yaptırdıktan sonra bunların geç bir tarihte karşıma çıkmasına çok üzülmüştüm.  

Umarım Migros bu yıl da bu bambu mobilyalardan getirir.Her yer dolu olsa bile taburelerine ve sehpalarına mutlaka bir yer bulunur..

Aşağıdaki çalışmalar ise en sevdiğim İsveçli blogçulardan Anna- Malin'in geçen yıl TineK mobilyaları ile yaptığı çekimden. Bunların Migros'ta da olduğuna inanabiliyormusunuz???




Saturday, January 5, 2013

Yılın ilk Nergisleri




Cumartesileri Datça'nın pazarı. Sabah erkenden gidip, taze taze yeşillikleri satın almak haftanın en önemli görevlerinden, ama bu sabah sevgili benimle gelmedi. Bende ona sürpriz yapayım diye pazardan önce Datça'nın önemli (!) mağazalarından 1001 çeşite uğradım. Amacım bu mevsim en sevdiğimiz içeceklerden sıcak şarap için kulplu bardak almak.

Yine içerde birbiri ile son derece ilgisiz ama yanyana duran, ve hepsi tek tek etiketli 1001 çeşide şaştıktan sonra aradığım bardakları bulamadım ama bu cam karafları aldım. Pazarda da yılın ilk nergislerini görünce fotoğraf çekmek kaçınılmaz oldu. Nergislere eşlik etmesi için Hera ile bahçelerden biraz sardunya da topladık..Daha dün kırlardan toplanmış nergislerin kokusunu keşke size buradan gönderebilsem....

Herkese Datça'dan sevgiler ve iyi hafta sonları...



Thursday, January 3, 2013

Zümrüt Yeşili

2012'nin rengi turuncuya daha alışamadan ( aslında tam adı mandalina tangosuydu..) 2013 geldi ve bu yılın rengi zümrüt yeşili olacak diye emir geldi yukarıdan... Sizi bilmem ama biz bu yıl biraz demode kalacağız Biraz evvel fotoğraf çekeyim diye evde yeşil bir şeyler aradım ama malum biz uzunca bir süredir mavi -beyaz döneminden çıkamadığımız için, doğru dürüst bir şeyler bulamadım..



Önümüzdeki dönem dekorasyon dergilerinde, bloglarında eminim bol bol yeşilli evler yayınlanacaktır ama şu ana kadar gördüklerim arasında aşağıdaki fotoğraf hariç diğerlerini pek sevmedim. Anlaşılan yeşil benim rengim değil.. Fotoğraf buradan.


Bu arada eğer 2013 yeşilinin tam tonunu merak ediyorsanız; Budur:



Tuesday, January 1, 2013

Sahilde Yılbaşı...





Yeni yıl Datça'da bardaktan boşanırcasına yağmurla başladı. Sabah kalkıp dün akşamın dağınıklığını toplamaya başlamadan evvel günün ilk yeşil çayını içerken ( dünden sonra detoks yapılması lazım :))  yağmurun ve gök gürültüsünün sesini dinlemek çok iyi geldi... Buranın yağmuru zaten bir harikadır, öğle şıpır şıpır ya da ahmak ıslatan cinsi yağmaz. Yağdı mı adam gibi yağar, gökler mi delindi diye düşünmeye başlarsınız...




Dün akşam yemeğimiz öncelikle bahçelerden masayı süslemek için gül, zeytin ve biberiye dalları toplamakla başlandı. Akşamüzeri ilk içkilerimizi içerken, sevgili ile sevdiğimiz şeyleri pişirdik, bizim küçüklerin mama kaplarını da balkona yanımıza aldık. Sonra bütün gece boyunca konuştuk, yedik,içtik, güldük, hayal kurduk, iyi şeyler olmasını umut ettik.

Gece bir ara 1,5 -2 saat kadar elektrikler kesildi. Zifiri karanlık gecede sadece yanan mumlarımız, bir Marmaris,bir Bodrum tarafından çakan şimşekler ise yeni yıla girerken ki havai fişeklerimiz oldular...